Gerçek ve Sahte Kendilik
Çocuk dünyaya geldiğinde kendisini bilmez, kendi varlığı hakkında bilgi sahibi değildir. Beş tane delikten ışık alan boş bir kutu gibidir. Kendi iç dünyasının farkında değildir. Ama çocuğa kendisini tanıması için doğuştan itibaren yüz okuma, ses tanıma ve dokunmayı hissetme yetisi verilmiştir. Beyninde doğuştan itibaren var olan ayna nöronları vasıtasıyla yüzleri okur, sesleri tanır ve dokunmayı hisseder.
Çocuğun hayatta kalabilmesi için muhtaç olduğu; yemekten, içmekten ve temel bakım ihtiyaçlarından çok daha fazla öneme sahip olan şey ayna nöronları vasıtasıyla anneden aldığı enerjidir. Libidinal enerji dediğimiz bu enerji annenin göz teması, ses tınısı ve dokunmasıdır. Anne bebeğin gözlerine bakarak “iyi ki varsın, hayatımıza renk getirdin, sen sevilen bir varlıksın, hayattasın ve aramızdasın” mesajı verirse. Çocuğuyla konuşarak, ona ninniler söyleyerek onun hayatı anlamlandırmasını, kendini tanımasını sağlarsa. ağladığında, sıkıntılandığında, kendi varlığını ve sevildiğini hissetmek istediğinde ona dokunarak, onu pışpışlayarak onu sakinleştirip duygularını yatıştırmasını sağlarsa, çocuk hayata bağlanır. Varlığını hisseder ve gerçek kendiliğin ilk basamağı oluşur.
Anne istenmeyen bir çocuk dünyaya getirmişse. Eşini sevmiyor onun çocuğunu doğurmanın öfkesi içindeyse, çocuğu kendisine yük olarak görüyor, çocuğun hayatını işgal ettiğini düşünüyorsa. Ciddi psikolojik ve sağlık problemleri varsa. Çocukla göz teması kuramaz, onunla konuşmaz ve ona dokunamazsa. Yani çocuğa muhtaç olduğu o libidinal enerjiyi veremezse çocuk bir yaşına gelmeden ölür veya zihinsel olarak engelli olur. Bir şekilde etrafından libidinal enerji alarak hayatta kalsa bile kendilik bozukluğu oluşur ve hayatının her döneminde çevresiyle sıkıntıları olan, psikolojik problemleri olan biri olur.
Bir yaşından sonra çocuk ayağa kalkar yürümeye başlar. Yatay düzlemden dikey düzleme geçer. Dünyaya yan bakan çocuk dik bakmaya başlar. Etrafa şu mesajı verir. Ben artık her şeyi gerçek halleriyle görebiliyorum, kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyorum, kendi özgür irademi kullanabilirim. Bu yapıyla yürüyerek keşf ve merak duygusuyla anneden uzaklaşır. Uzaklaşırken muhtaç olduğu libidinal enerjisinden de uzaklaşır. Belli bir noktaya kadar gider ve arabanın benzini bittiği gibi enerjisi de biter. Döner ve anneye gelir. Anneye şu mesajı verir: “ben kendi başıma yürüyebiliyorum, özerkim ve irademi kullanabilirim, kendim olabilirim. Ama senin varlığına, gücüne ve enerjine de ihtiyacım var. Korktuğumda, kaçtığımda, canım acıdığında arkamda sen olduğunu bilmek isterim, dönüp geldiğimde orada ol” mesajı verir. Anne bu mesajı alır bakışları, ses tınısı ve dokunmasıyla “evet ben buradayım, git ve hayatı keşfet, kendini tanı, zora düşersen ben hep buradayım” mesajı verirse çocuk gerçek kendiliğini kazanır. Hayatı boyunca kiminle, nerede, hangi şartlarda ilişki kurarsa kursun kendini bilerek, öz varlığını hissederek mutlu ve huzurlu bir hayat sürer.
Ancak çocuk yürüyerek keşf ve merak duygusuyla hayatı tanıma ve kendisini bulmanın ilk yolculuğunda anne çocuğun ayrışmasına, bireyleşmesine dayanamazsa. Kendi kafasında bir çocuk tasarlar onu yetiştirmek için çocuğun özerkliğini desteklemezse. Başkalarının “ne biçim çocuk yetiştiriyorsun” müdahalelerine dayanamaz da eşinden, kayınvalidesinden, görümcesinden, komşusundan etkilenip çocuğa baskıyla bir şeyleri dayatıp çocuğu işgal ederse. Kendi çocuğunun diğer bütün çocuklardan farklı, biricik ve tek olduğunun farkında olmadan onu hep başka çocuklarla karşılaştırırsa. Aşırı koruma duygusuyla çocuğa yapışırsa. O yürüyerek kendinden uzaklaşınca “oralar tehlikeli, düşersin canın acır, hastalanırsın, mikrop kaparsın, başkaları sana zarar verir” gibi aklileştirmelerle çocuğun muhtaç olduğu libidinal enerjiyi çeker. Çocuğu “sen ne biçim çocuksun laftan sözden anlamıyorsun, inatçısın, aynı babaannen gibisin, halan gibisin, baban gibisin” diyerek değersizleştirir. Çocuğun kendisi olmak için ortaya koyduğu her eyleme tahammül edemez ve ona duygusal veya fiziksel şiddet uygular. Kızar, azarlar, küser. Çocuğun yalvarmalarına, yakarmalarına “anne ne olur bir daha yapmayacağım uslu çocuk olacağım” demelerine aldırış etmeden “Ben senin annen olmayacağım git nereye gidersen git” derse çocuk buna dayanamaz.
Çocuğun önünde iki seçenek var ya muhtaç olduğu o libidinal enerjiden vaz geçip hayata gözlerini yumacak ya da annenin kafasındaki çocuk olarak kendi varlığından, kendiliğinden vaz geçip iradesini anneye teslim ederek sahte bir kendilikle hayatını sürdürecek. Hep sahte olacak. Üzülüyorsa içindeki annesi “buna mı ağlıyorsun bunda ağlanacak ne var?” dediği için yüzü gülecek ama içi kan ağlayacak. İçindeki annesi güçlü ol dediği için hep güçlü olmak ve başarılı olmak adına kendi zevklerinden dünya nimetlerinden kendini mahrum bırakacak. İçindeki annesinin dünyasına uymayan her şeyi reddedecek ve herkesle kavga edecek. Dış dünya hep tehlikeli olduğu için kuşku ve utançla yaşayacak. Sevgilisi eşi ondan uzaklaştığı zaman terk edilme korkusuyla annesine yapışıp yalvardığı gibi ona da yapışıp yalvaracak. Eşi bunalıp, boğularak geri çekildiği zaman bedeninden bir parça kopmuş gibi hissedecek. Sevdikleri ona yüz ifadesiyle, ses tonuyla ve dokunmasıyla muhtaç olduğu libdinal enerjiyi vermediğinde, annesini yaptığını yaptığında terk edilmiş hissedecek. Boşluğa düşüp sessizliğe, yalnızlığa tahammül edemeyen biri olacak. Hep birileriyle konuşayım, görüşeyim, hayatıma yeni birileri girsin” diyerek, internetten, dış ortamdan doğru veya yanlış birilerini hayatına alıp o boşluk hissini gidermeye çalışacak. Onunla temas etmeyen, konuşmadan duran, boş bakan yüzlere tahammül edemeyerek ya yoğun öfke duyacak gücü varsa saldıracak ya da acı hissedecek. Çaresizliğe düşecek, umudunu kaybedecek. Bunu tekrar kazanmak için panikle bu terk depresyonundan kurtulmak için yanlışlar yapacak sonra da yoğun bir suçluluk duygusuyla hayatı kendisine zehir edecek. Hayatı boyunca başkalarına göre şekil alan, etrafındakiler onu severse dünyanın en sevilesi olan, üzerse acılara mahkum olan. Değer verirse değerli hisseden, değer vermezse kahrolan biri olarak sahte bir hayat sürecek.
Klinik Psikolog Yusuf Kavun 0544 939 39 69